17 Mart 2013 Pazar

Kompresör (SR/CVP: Doğan Zencirci)

SORU:



     Hocam iyi günler ... yönelttiğiniz adrese sorumu veriyorum ... İlginiz gerçekten çok am çok hoş .. var olun ... :)
 
Hocam şimdi .. kompresörün çalışma prensibini az çok öğrendim ... Benim kafama takılan büyük bir sorum var ... Normal ... outboard kompresör ile ... yani somut bir kompresör ile iyi bir plug in kompresörün farkı var mı ? müzikte anlaşılır derecede fark ettirir mi ?
Hocam gerçekten şimdiden cevabınız için çok ama çok teşekkür ediyorum .....



CEVAP:






LA-2A

      Doğan'cım ben de güzel sözlerin ve alakan için teşekkür ediyorum. Ses kayıt ve miks'inde kullanılan birçok aletin içinde en can alıcı, öğrenilmesi ve ustalaşması en zor olan, yanlış kullanımı en büyük zararlara yol açan, doğru kullanımı ise en profesyonel sonuçları veren alet kompresör'le ilgili soru sormuşsun. Bu konudaki merakın hoşuma gitti.
SSL Bus Compressor

      Kompresörler ve kullanımlarıyla ilgili anlatılacak, konuşulacak o kadar çok şey var ki. Çoğul eki kullandım çünkü, ince duyan bir kulak için, her kompresör modeli çok farklı tınlar ve sese başka bir etki yapar. Meşhur modeller arasından LA-2A, 1176, SSL BusCompressor, Fairchild gibilerini sayarsak, bunların her biri aynı sese farklı karakter verecektir. Ayrıca en başarılı sonuçlarını da çok farklı görevlerde vereceklerdir. Daha da öteye gidersek farklı modeller şöyle dursun, Gramy ödüllü mühendislerden Chris Lord Alge, rack'inde bulunan bir düzine 1176'sının her birinin dahi farklı tınladığını söyler.

      Ses kayıt ve miks işinde yeni olanlar için ise bu farkları duymak hiç te kolay değildir. Hatırlatayım ki sıradan bir müzik dinleyicisi değil kompresör farklarını duymak, bir  müzikte hangi enstrumanların çaldığını dahi ayırt etmekte güçlük çeker.


1176
      Gerçek fiziksel kompresör ile sanal plugin kompresör arasındaki farka gelince.... Farklı modellerden söz ediyorsak haliyle farklı tınlayacaklardır. Ama bu isabetli bir karşılaştırma olmaz. Belli bir modeli onun çok iyi yapılmış bir plugin versiyonuyla karşılaştırdığımızı varsayalım. Biri gerçek elektronik devre, diğeri ondan elde edilmiş bir simulasyon. Teorik olarak aynı şey olmasalar da, pratikte fark çok cüzidir.  Universal Audio ve Waves gibi firmalar çok başarılı simulasyonlar yapıyorlar. Böyle iyi yapılmış simulasyonlarla gerçekleri arasındaki farkı, çok sivri kulakları olanlar iyice odaklanarak dinlediklerinde belki küçücük bir fark olarak duyarlar. Nasıl ki 16bit wave ile 320kbps mp3 arasındaki farkı çıplak kulakla duymak zorsa, bu da öyle. Yine de şunu belirtmekte fayda var, fiziksel ve sanal aletlerin arasında farkın en çok anlaşılacağı alet kompresör'dür.


Chris Lord Alge
      Tabi, her simülasyon aynı değil. Kimisi daha başarılı kimisi o kadar da değil. Konuyu şöyle özetleyerek bitireyim:

      1. Farkları duyabilmek için önce antremanlı bir kulağa sahip olmak gerekir
      2. Farkların duyulacağı çok üst düzey sisteme sahip olmak gerekir
      3. Asıl nasıl kullanıldığı çok farkettirir, ustaca kullanmayı gerektirir

      Yukarıdaki koşullar ve bütçe varsa iyi bir yada birkaç fiziksel model almanı önerebilirim. Eğer bütçe darsa ve dünya çapında üst seviyede işlerle rekabet derdin yoksa, iyisinden plugin almanı öneririm.


3 Mart 2013 Pazar

Stereo Kulaklıklar (SR/CVP: Ozan Ozdemir)


SORU:

Ozan Özdemir

      Cengiz abi merhaba, ben Ozan. 2-3 sene oncesine kadar Kirac`in Ankara konserlerinde degerli abim Atakan sayesinde kuliste hep sizinle birlikteydim. Belki hatirlarsin Gulumseme Ben kulakliklarla ilgili bir soru sormak istiyorum. Kulakliklarin uzerinde sol ve sag kulaga takilmasi icin R ve L yaziyor. Bunun sebebi nedir? Belki benim bilmedigim sag ve sol kulagin anatomik olarak bir farki vardir ama uzerinde R yazani sol kulagimiza rahatlikla takabiliyoruz. Duyumsal olarak bir fark oldugunu ve bunun senin bilecegini dusunerek degerli bilgilerini musait oldugun bir zamanda anlatmani isterim. Simdiden tesekkurler.

Ozan Ozdemir
Moskova 2013



CEVAP:

Cengiz Köroğlu

      Ozancım merhaba. Hatırlamaz mıyım yahu :) Çok güzel günlerdi. Şaşırttın beni, Moskova'ya gitmişsin. Dilerim oralarda iyisindir. Şimdi hemen karışıklığı ortadan kaldırayım.
      Sol kulağa takılması gereken L işaretli olandır. Bu L  İngilizce Left kelimesinin ilk harfidir. Sol demektir. Sağ kulağa takılacak olan da R işaretlidir. İngilizcede Right yani sağ kelimesinin ilk harfidir. Mühendislikte yoruma mahal yoktur. 2+2 4tür. Sol soldur ve sağ sağdır, o yüzden herşey işaretlidir. Ses  çıkışının üzerinde "audio out" yazar, görüntü çıkışının üzerinde "video out" yazar. Herşey çok net olmak zorundadır zira elektronik aletler yeterince karmaşıktır.

      Sendeki kulaklık ters takınca rahatsız etmiyor olabilir, bu modelin tasarımıyla alakalıdır. Ben ters takınca gayet tuhaf ve konforsuz bir his veren, hatta ses volümü oldukça düşen kulaklıklar da biliyorum.
      Ters takarsak duyumsal olarak şöyle bir fark olacaktır: Solumuzdan gelmesi için tasarlanmış ve mikslenmiş sesler sağımızdan gelecektir. Aynı şekilde sağımızdan gelmesi için hazırlanmış sesler solumuzdan. Eeee ne önemi var dersen... Dinlediğin şey popüler müzik ise belki de hiç fark etmeyeceksin çünkü popüler parçalar genellikle simetrik miksedilir. Yani davullar bas ve şarkıcı ortada, eşlik eden ve genişlik hissini veren enstrumalar ve yankılanmalar ise eşit miktarda hem solda hem sağda (gitarlar, pad'ler, sintiler, geri vokaller). Düz de taksan ters te, aynı dengeyi duyacaksındır. 
      Yalnız farzedelim stereo sesli bir film izliyorsun. Sahnede bir araba soldan kadraja giriyor ve şahane devir sesleri çıkararak önünden geçip sağdan dışarı çıkıyor. Kulaklığı ters taktıysan, arabayı solda görürken sesini sağda duyacaksın. Sonra araba sağdan dışarı çıkarken sesi solda olacak. Bu seyir zevkinin içine etmez mi :) Benimkinin eder valla.

Şarkı Sözleri (SR/CVP: Berkcan Keskin)




SORU:





Merhaba Cengiz abi, Size bir sorum olacaktı, sizce şarkı sözlerinde sisteme insanların yaşam tarzına yönelmek toplumun sanatçıyla arasını açar mı yoksa topluma yakınlaştırır mı?



CEVAP:





      Berkcan'cım senin sorun aldığım ilk soru oldu. Teşekkür ederim. Aranın açılması ne kelime, bence kesinlikle yaklaştırır. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde Sinema hocamız vardı, bize bir derste Amerikada sessiz sinemanın patlama yaşadığı yılları anlatmıştı. Herkes meşhur Charlie Chaplin filmelerini hatırlar. Amerikanın nüfusu o yıllarda çok sayıda farklı milletten, çok çeşitli kültürlerden ve ülkelerden göç etmiş insanlardan oluşan karma bir nüfustu. Sessiz film ilk oynatıldığı günden itibaren, tüm diğer sanatsal aktivitelerden çok daha fazla ve olağanüstü rağbet görmüştü. "Sizce neden, tahmin edebilen var mı?" diye sormuştu hoca.

      Kimse tahmin edememişti. Oysa sebep çok basitti. Filmin anlatımında ses, dolayısıyla dil yoktu. Sadece jestler ve mimikler vardı. İzleyenler hangi ülkeden gelmiş olursa olsunlar, anadilleri hangi dil olursa olsun, anlatılan şeyi anlayabiliyorlardı.

      İletişim Fakültesinde okumanın müzik hayatıma yaptığı en büyük katkı belki de derslerde öğretilen şu ilkeydi:


Eğer anlatılan şey anlaşılmıyorsa, sorun anlamayanda değil, anlatandadır. 

      Anlatan, mesajı anlaşılana kadar farklı şekillerde anlatmalıdır. Evet biz insanlar anlayabildiğimiz, bize tanıdık, yakın gelen, içinde kendimizden bir şeyler bulabileceğimiz şeyleri seviyoruz. Böyle şeylerle ilgileniyoruz. Anlamadığımız, bize uzak konulardan bize ne. Şu merak ve öğrenme güdülerimiz olmasa zaten ebediyen yerimizde sayardık.

      Tavsiyem, eğer şarkı sözü yazıyor ve geniş kitle tarafından anlaşılmak, kitleye yaklaşmak istiyorsan, toplumun geneli tarafından merak edilen, konuşulan, dert edilen konularda kendine has bir tarzda yaz.


2 Mart 2013 Cumartesi

Mono Toplam (Mono Sum)


        Tam olarak nedir? Nerede ve neden gereklidir? Çok basit ve önemli, 90'larda Türkiye'de çokça rastlanan, benim de bizzat şahit olduğum bir örnekle isim kullanmadan anlatacağım:


        Şarkıcı prodüktör ve ben, kayıdını ve miksini özene bezene yaptığım bir parçanın vidyo klibinin TV'de yayınlanmasını  heyecanla bekliyorduk. O dakka geldi, görüntü tamam ama ses????? Boğuk ve ekolar içinde.   Rezalet!!   Birçok şahidim vardı, parçayı böyle mikslememiştim ki ben?!  Ne olmuştu acaba? 


        Derhal araştırmaya koyulduk. O dönem BetaCam vidyo kasetler kullanılıyordu. Kanala gittik, onlara yolladığımız kaseti çalmalarını rica ettik. BetaCam oynatıcı ses mikserine bağlıydı, mikserin çıkışları ise stereo hoparlör çiftine. Ses aynen teslim ettiğimiz gibiydi, sorun yoktu. Teknik elemandan adım adım klibi yayına nasıl verdiklerini anlatmasını istedim. Görüntü ve ses, boyumdan uzun otomasyonlu bir alet aracılığıyla yayına gidiyordu ve gelen kasetler o aletin okuduğu başka bir formata aktarılması gerekiyordu.  "Hmmm, peki nasıl aktarıyorsunuz?" diye sordum, ve zincirin kırık halkası ortaya çıktı.

        Haliyle BetaCam oynatıcın sol ve sağ ses çıkşları vardı, ancak yayın aletinin tek bir ses girişi. Teknik elemanlar tüm iyi niyetleriyle ses kanallarının birini dışarıda bırakmamak için stereo kablonun bir ucunun jaklarını söküp, çıplak telleri birbirine değdirip, her iki kanalı da yayın aletinin mono girişine bağlamışlardı. O yıllarda bunu izah edecek yeterli bilgim olmasa da sezgisel olarak bana yanlış gelmişti, ve sonuçta sesin başına gelenler de bunu apaçık ortaya koyuyordu. Şimdi konuyu azıcık biliyorum, yine de yanlış bişey söylüyorsam elektronikçi arkadaşlar düzeltsin ama, ayrı gitmesi gereken telleri öylece birbirine değdirmek direnç dengesini değiştirecektir. Direnç değişince sesin volümü ve rengi de değişecektir. Bizim klibin sesine de bu olmuştu. Bunun haricinde sesin ekolara boğulması da muhtemelen tellerin sağlıksız temas etmesi sonucuydu. Nasıl düzelttik?


        Ses mikserine bağlı BetaCam'ın her iki kanalını ortaya panlamalarını önerdim, böylelikle mikserin hem sol hem sağ çıkışları aynı toplamı veriyor olacaktı. Çıkışlardan herhangi biri yayın aletinin mono girişine bağlandığında ise stereo ses monoya toplanmış ve direnç dengesi bozulmamış olarak aktarılacaktı.


        Elektroniğe çok fazla dalamıyacağım, o konuda çok bilgili değilim ama özetle şunu söylemek istiyorum. Elektronik aletler ne için tasarlandılarsa onu yaparlar. Bir diğer deyişle, elektronik olarak hangi işi yaptırmak istiyorsak, onu yapmak için tasarlanmış aleti kullanmalıyız.


        Stereo sesi havada da monoya toplayabiliriz. Bu durum stereo hoparlör çiftimizin bulunduğu odadan dışarı çıktığımızda meydana gelir. Hoparlörlerin çaldığı stereo ses havada monoya toplanır ve odanın kapısından çıktıktan sonra kulağımıza mono olarak ulaşır. Artık neyin sola neyin sağa panlandığını kestiremeyiz. Stereo sesi elektronik olarak mono'ya toplamak istiyorsak basit te olsa, onun için tasarlanmış bir alet kullanmalıyız. Bu bir mikser de olabilir, yada özel tasarlanmış iyice basit açma/kapama düğmeli 2 giriş 1 çıkış bir kutucuk ta olabilir. Bu yine de kabloları birbirine değdirmekten farklıdır çünkü mühendis tasarladığı kutucuğa duruma uygun hesaplanmış, dirençleri dengeleyici parçaları koyacaktır.


        Analog ekipmanla miks yapanlar iyi bilirler, miks mühendisleri yaptıkları stereo miksin mono'da nasıl tınlayacağını hızlıca kontrol edebilmeleri için çoğu mikserin özel mono tuşu vardır. Basar basmaz her iki hoparlöre aynı mono toplamı gönderir. Bilgisayar müzik programlarında ise durum biraz karışık: 


        Cubase'de Control Room özelliği açılırsa orada mono tuşu var. 
        ProTools'ta yok, ya master fader'ın panlarını ortaya almak, yada master insert noktalarından birine "monolaştırıcı" bir plugin koymak ve devereye sokup çıkarmak lazım.
        Logic'te yok. Logic'te panları ortaya almak ta yok :) Ancak insert slotuna plugin takarak yapılabilir. Logic'te fazla geniş gelen bir stereo sesin panlarını azcık ortaya alabilmek için Direction Mixer diye bir plugin kullanıyorum. Neyse ki kendi pluginleri arasında yer alıyor. Daha iyi çözümü olan varsa bana da söylesin lütfen.

        Şimdilik bu kadar, bu makaleyle ilgili soru, yorum ve görüşleriniz varsa alttaki kutucuğa yazarsanız sevinirim. Bunun dışında sorularınız varsa özel oluşturduğum 

cengizkoroglu.blog@gmail.com  

adresine yöneltebilirsiniz. Seve seve cevaplarım.


1 Mart 2013 Cuma

Cengo'yla Soru-Cevap



        Birkaç gündür yazacağım konuları düşünüyorum, elbette ki özellikle vurgulamak istediğim genel konular ve hazırladığım başlıklar var ama şunu fark ettim:  Net bir soruyla karşılaştığımda benim için çok daha ilham verici oluyor. O zaman okura neyin faydalı olacağını tahmin etmek yerine, direk probleme çözüm getirmeye odaklanabiliyorum. Dikkat ederseniz Gitarcı Sohbeti ve Gitarcı Sohbeti 2 yazılarımda bu yöntem kendi kendine oluşmaya başlamış bile. Bunu bir düzene koymak istiyorum.

        Müzik, gitar, şarkı, ses, ses kayıt, analog veya bilgisayar kayıt teknolojisi, demo-albüm yapmak ve benzeri konularda aklınıza gelebilecek her türlü soruyu cevaplayabileceğim düzenli bir köşem olsun istedim. Bunun için özel bir eposta adresi oluşturdum:

cengizkoroglu.blog@gmail.com

        Sorularınızı bu adreste bekliyor olacağım. Lütfen çekinmeyin, şunu bilmenizi isterim: Eğer sizler merak ettiğiniz veya takıldığınız bir şeyi sormak için bana eposta yazma zahmetine giriyorsanız, ben de sizlere verebileceğim en faydalı cevabı vermek için seve seve vakit ayırırım. Cevapları izniniz olursa sorularıyla beraber bu blog'da yayınlayacağım. Böylelikle benzer sorusu olanlar da faydalanmış olabilecekler. Hem sonra itiraf edeyim, ben de neleri merak ettiğinizi merak ediyorum :)

7 Şubat 2013 Perşembe

Gitarcı Sohbetleri 2


  • Onur arkadaşımın da izniyle gitarcılar arası bir sohbeti daha yayınlıyorum:



  • Cengiz abi merhaba, bilgine danışmak istediğim bir konu var. Gitarlarımızın tellerinin uzun ömürlü olması için (en azından entonasyonu bozulmasın) gitarı çalmadığımız süreler boyunca telleri bir miktar gevşetmemiz işe yararmı acaba ya da ne tür bir önlem almalıyız? Bir arkadaşım sargılı telleri kaynatıp tekrar kullandığını söylemişti ilginç fikir doğrusu. Teşekkürler şimdiden.

    • Onur'cum Selam,
      Sorduğun şeyin testini yapmamış olsam da, tecrübemden bir mantık yürütebilirim. Her çalıştan sonra telleri gevşetmek, her çalıştan önce de tekrar akortlamak bir miktar işçilik demektir. Belki tellerin ömrünü uzatabilir ama bence sağladığı katkı gerektirdiği işçiliğe mukayeseyle az olur, değmez.
      Tam testini yapmak için iki aynı takım teli, ömürlerinin sonuna kadar kullanmak gerekir. Birini hep aynı gerginlikte tutarak, diğerini gevşetip akortlayarak. Testin adil olması için her iki takım teli de eşit aralıklarla aynı yoğunlukta çalmak icap eder. Tellerin yeni takıldığı tarihleri not alıp, entonasyonlarını kaybettikleri gün geçen süreleri mukayese etmeli. Bu şartlarda bir test yapabilirsen elimize net bir veri geçer.
      Bunun haricinde tellerin eskime hızına en büyük katkıyı çalma yoğunluğu ve oksitlenme yapacaktır. İyi temizlenen tel daha uzun ömürlü olur. Bu da bizi son sorduğun şeye getiriyor. Telleri kaynatmak üstlerinde birikmiş kiri temizleyeceğinden, tınılarında iyileşme olacaktır.

    4 Şubat 2013 Pazartesi

    Stereo Duymak İçin Nerde Durmalıyım?



             Konuya bir miktar hakim olanlar lütfen beni mazur görün, söze çok temel bir yerden başlayacağım. Konuyu boşluk bırakmadan özetlemek ve tek bir yazıda toplamak istedim. Buna rağmen sizlerin de, yazıda ilerledikçe kendinize faydalı veya ilginç 1-2 ayrıntı bulabileceğinizi düşünüyorum. 

             İnsanoğulları olarak günlük hayatta, fiziksel ortamda, salonda sokakta etrafımızdaki sesleri iki kulak (sol ve sağ) aracılığıyla duyuyoruz. Sadece iki kulak ile bir sesin sadece solumuzdan yada sağımızdan değil, önümüzden veya arkamızdan, altımızdan veya üstümüden, uzağımızdan veya yakınımızdan dahi geldiğine doğru karar verebiliyoruz. Tüm bu yönleri uç noktalar olarak kabul edersek, sadece uç noktaları değil, aralarındaki tüm alanı ince geçişlerle bile tespit etmemiz mümkün.
             Örneğin gözlerimiz kapalı dahi olsa, biri bize ön tarafımıza denk gelen herhangi bir noktadan seslendiğinde, onun durduğu yeri her zaman sadece saat 12 yönünde (tam karşımızda) olarak algılamıyoruz. Durduğu yere bağlı olarak, kabaca tarif etsek, saat 10, saat 11, saat 1, saat 2 yönlerinde (önümüzde ama sol veya sağ çaprazımızda) olarak ta ayırabiliyoruz. Aynı şey arka tarafımız için de geçerli, saat 6 yönünü (tam arkamız) algılayabileceğimiz gibi, saat 8, saat 7, saat 5, saat 4 yönlerini de algılayabiliyoruz. Tüm bu yönlerin aşağısı ve yukarısı da var, demek ki etrafımızda küresel bir ses algılama alanı var ve biz bu kürenin tam merkezindeyiz diyebiliriz.

             Sesin fiziksel ortamdaki (mesela oturma odamızdaki) davranışını inceleyen bilim fiziğin bir dalı olan Akustik iken,  sesi beynimizde algılayış biçmimizi ve kurallarını inceleyen bilim dalı ise Psikoakustik'tir (Psychoacoustics). Yani farkında olmamız gerek, etrafımızda titreşerek dolaşan ama göremediğimiz hava molekülleri (ses) başka, beynimizde kulaklar aracılığıyla algıladığımız sinyaller (yine ses) başka.

             Sesleri kaydedip, kayıttan tekrar dinlemeye kalktığımızda karşımıza ek olarak kayıt (kaset-teyp-harddisk), dinleme (amfi-hoparlör) ve yayınlama (radyo-tv-internet) sistemlerinin kuralları da çıkıyor, yani Elektronik. Saydığım elektronik devrelerde gezen dolaşan, uyuyan uyanan sinyaller (yine ses) daha başka. Kafalar karışmasın, sesin bu hallerini suyun buz, su ve buhar halleri olarak düşünebiliriz. Hepsi su esasında, ama yine de dikkat, buzda kayıp düşebiliriz, buhar ise elimizi yakabilir.

            Kayıt ve dinleme sistemlerinin gelişim tarihçesine kısaca baktığımızda, fiziksel ortamın (canlı sesin) çok boyutlu küresel ihtişamını kaydedip tekrar canlandırma arzumuz nasıl da belli oluyor:

    Mono..........................  (1 hoparlör - 19.yüzyıldan bu yana)
    Stereo.......................... (2 hoparlör - 1950'lerden başlayarak)
    Quadraphonic (4.0) .....(4 hoparlör - 1970'ler)
    Surround 5.1..............  (6 hoparlör - çalışmalar 1976'da başlasa da evimize girmesi 1990'larda oluyor)
    Surround 7.1..............  (8 hoparlör - 5.1 sisteminin geliştirlmişi)

             Üstüne yeni teknolojiler icat edilmiş olsa da Mono ve Stereo formatları günümüzde halen en yaygın olarak kullanılan kayıt ve yayınlama formatlarıdır. AM radyo, telefon, bazı TV kanalları, sadece konuşma kayıtları halen mono'dur. Ayrıca, stereo olarak algılanması için tasarlanan ancak şartlar oluşmadığı için bizlere mono olarak ulaşan birçok durum vardır. Örneğin cep telefonundan stereo kayıtlı bir müziği dış hoparlöre verip dinlersek mono'dur (Mono Toplam). Kulaklık takıp dinlersek stereo'dur.

             Stereo kullanım alanına ise iyi örnekler olarak şunları sayabilirim: çoğu ses kayıt stüdyosu, büyük çoğunluk ev müzik setleri, FM radyo, stereo yayına geçiş yapmış TV kanalları, mp3 çalarlar, iTunes Youtube gibi mecralardaki büyük çoğunluk müzik.
                5.1 ve 7.1 surround formatına ise çoğunlukla çağdaş sinema-tiyatro salonlarında, küçük ev sinema sistemlerinde, çağdaş bilgisayarların anakart ses çıkışlarında rastlıyoruz.


    Mono Özellikleri:
               Kayıtlı tek ses izi yeterli, dinlemek için tek hoparlör yeterli. Yeterli diyorum çünkü 2 ses izi ve 2 hoparlörden de mono ses dinlemek mümkün. Aynalanmış Mono ve Mono Toplam buna iyi örneklerdir.
               İki boyutlu deneyim yaşatır:  Aşağı-Yukarı aksı  ve Yakın-Uzak aksı vardır. Aynı hoparlör ve tek noktadan çıksa da, psikoakustik olarak bas sesleri aşağıda, tiz sesleri yukarıda algılarız. Yine tek hoparlörden çıksa da kupkuru (yankısız) bir sesi bize yakın, yankılarla gelen bir sesi ise bize daha uzak olarak algılarız.


    Stereo Özellikleri:
             Deneyimi tam yaşamak için kayıtlı 2 ses izine, 2 hoparlöre ve iki hoparlörün tam ortasında ikisine eşit mesafede uzaklıkta durmaya ihtiyacımız vardır (stereo kulaklık takmak ta iyi bir örnektir).
             Deneyim üç boyuta çıkar. Aşağı-Yukarı ve Yakın-Uzak akslarına ek olarak Sol-Sağ aksı gelir. İki hoparlörle başımızın eşit kenarlı üçgen oluşturacağı şekilde oturup dinlediğimizde bize karşımızda duran geometrik küp şeklinde bir alan verir. Küpün sola-sağa genişliği hoparlörlerin arasındaki mesafe kadar olacaktır, kendinize stereo keyfi yaşatmak istiyorsanız hoparlörleri birbirinden uzaklaştırın. Hoparlörleri birbirine bitişik şekilde koyarsanız havada Mono Toplam elde edersiniz. Aynı şey müziği hoparlörlerin bulunduğu odanın dışından kapısı açık şekilde dinlediğinizde de olur. Sol ve sağ kanalların farkları havada birbirine toplanmış olarak kapıdan dışarı çıkarlar.
             Bana göre stereo biraz bireysel bir deneyimdir. Kulaklık takmak tek kişilik, iki hoparlörün tam ortasına oturmak en fazla 2-3 kişiliktir. Geniş kitleye stereo manzaralı ses deneyimi yaşatmak her zaman kolaylıkla yapılabilecek bir iş değildir. Mekanın elverişli olması gerekir.
             Bir DJ arkadaşımın barda müzik çalmaya başlamadan evvel, barın stereo ses sisteminin sol ve sağ pan düğmelerini ortaya aldığını gördüğümde ilginç bulmuştum. Meraklı bakışımı görünce açıkladı, böyle yaparsa müzğin mekandaki tüm köşe bucağa daha iyi yayıldığını tecrübe ettiğini söyledi.

    Quadraphonic (4.0):

                İlk surround ses sistemi. Bugün rastladıklarımızın öncüsü. 1967 yılında Pink Floyd grubunun böyle bir sistemle verdiği konser efsaneleşse de, sistem ticari olarak başarısızlığa uğramıştır. Yerini aşağıdaki günümüz sistemlerine bırakmıştır.



    5.1 ve 7.1 Surround Özellikleri:
             6 ve 8 hoparlörlü sistemlerdir. Her iki sistemin isminde noktadan sonraki 1, bir adet bas hoparlör anlamına geliyor. Neden sadece bir adet? Burada akustik ve psikoakustik kurallar devereye giriyor. Ses dalgalarının bas karakterli olanları ortamda dairesel hareket ederler, artı biz insanlar psikoakustik olarak bas dalgarın yönünü belirlemekte güçlük çekeriz. Beynimizde hep aşağıdan ve tüm çevremizden geliyormuş gibi algılanır. Bir mekanda tiz hoparlörlerin nerde durduğunu kolaylıkla tespit edebilirken, görmeden bas hoparlörün yerini tespit etmek o kadar kolay olmaz. İlginçtir, bas hoparlörü baş seviyemizden daha yukarı bir yere de çıkarsak, ondan yayılan sesi yine altımızdan geliyormuş gibi algılarız. Hoparlöre dokunmadığımız veya çok yakın olmadığımız sürece tabi.
             5.1 sistemde tiz hoparlörler ise şöyledir: ön sol, ön orta, ön sağ, arka sol, arka sağ. 7.1'de buna yan sol ve yan sağ eklenir, böylece algılanan ses deneyimi 360 dereceye çıkarılır.

             Bence tüm bunlar yine de hala tam bir küre etmez. Bakalım karşımıza daha neler çıkacak. Ne çıkarsa çıksın, ben mono'nun her zaman önemli kalacağını düşünenlerdenim. Yine de manzarınızın geniş olmasını dilerim.

    28 Ocak 2013 Pazartesi

    Bu Ses Stereo mu Mono mu?

    Mono ses izi
           Ne farkeder? Mono ses tek iz  , stereo ses çift izdir. Çift kanallı (iz'li) bir ses dosyası bilgisayarınızın sabit diskinde "gereksiz" yere iki katı yer kaplamış olabilir!  Kalabalık bir şarkı projesinde bunu 20yle-30la çarpın, artık hatırı sayılır miktarda fazladan sabit disk alanı ve işlem kuvveti harcıyorsunuz demektir!! Hele projenize 96Khz veya 192Khz örnekleme hızında çalışıyorsanız, israf dev boyutlar almaya başlıyor. Dahası, günümüzde çok sık başvurduğumuz yöntem olan, bu tip ses dosyalarını internet, eposta üzerinden yollamaya ve kabul etmeye çalıştığınızda gereksiz yere iki katı yükleme ve indirme süresi anlamına geliyor.
    Stereo ses izi

           "Gereksiz" yere diyorum çünkü bunun had safhada gerekli olduğu yerler var, ve bu da bizi yazımın konusuna getiriyor. Gerekli olup olmadığını nasıl anlıyoruz ve karar veriyoruz.

            Günümüzde müzik çalışmalarımızı ve üretimlerimizi yoğun şekilde bilgisayar müzik programları (DAW'lar) kullanarak yapıyoruz. ProTools, Cubase, Logic, StudioONE, vs.vs. Gerek düzenleme, gerek edit, gerek miks için bana kalabalık miktarda proje geliyor ve projeleri açtığımda çoğunlukla stereo-mono işine dikkat edilmediğini farkediyorum. Hele Logic 8 çıkınca bu konu iyice kafa karıştırır hale geldi. Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı bu yazıyı yazma ihtiyacı hissetttim.

            Bir ses kaynağını iki kanala birden kaydettik, ekranda çift izli bir grafik gördük, pan düğmelerini de tam sola ve sağa kırdık diye, o sesin stereo olacağı anlamına gelmez. Sadece iki kanala kaydedilmiş tıpatıp aynı mono ses olma ihtimali var. Hal buysa, waveform'a iyice zoom in yaptığımızda sol ve sağ izlerin mutlak suretle aynı olduğunu görürüz. Ama Stereo olabilir de, ki bu durumda sol ve sağ izlerin içeriği az veya çok, ama mutlaka farklıdır. Asıl önemli olan ise kulağımıza nasıl geldiğidir. Sesin stereo olup olmadığını en önemli enstruman - kulak'la anlamak için:

            1.  Sol hoparlör (1) ve sağ hoparlör (2)  ile başınızın (3) eşit kenarlı üçgen oluşturacağı şekilde, iki hoparlörün tam ortasına oturun. Sözkonusu çift izli (sözümona stereo) sesi pan düğmeleri tam sola ve tam sağa kırık şekilde tek başına dinleyin.  Mono ise, iki hoparlörün tam ortasındaki boşluktan size doğru geldiği hissini almanız gerekir.  Gerçekten Stereo ise, sadece ortadan gelmekten ziyade, soldan ve sağdan da gelen bişeyler duymanız gerekir. Önünüzdeki resim sol-sağ aksında genişleyip yayılmış bir manzara (panorama) etkisi vermesi gerekir. Farkı çabucak anlayabilmeniz için açıklamalı ses örnekleri hazırladım:

              a) Örnekte duyacağınız ritim loop'unda kik ortada, trampet ortada, hi-hat hafif solda, shaker iyice solda, tef hafif sağda, cabasa iyice sağdadır. Yankılı (reverbli) el çırpma sesi ise hem soldan hem sağdan gelerek genişlik hissi verecektir.

              b) Bu örnekte duyacağınız ses synthy pad. Ortaya toplanmıştan ziyade sola sağa yayılmış, sizi yanlardan saran geniş bir his verecektir. Mono örnekte ortaya toplanmış olup, genişlikten eser olmayacaktır.
              c) Ses kaynağınız bitmiş bir şarkı ise, misal davul ortada, şarkıcı ortada, elektro gitar solda, piyano sağda, eşlik vokaller hem solda hem sağda, akustik gitar hem solda hem sağda, mekan yankılanması (reverb) hem solda hem sağda gibi bişey duymanız gerekir.  Monoda bunların hepsi kesin ve tartışmasız olarak tam ortadan gelecektir.

             Yukarıda bahsettiğim israf işte tam burada karşımıza çıkar. Sol-sağ aksında manzarası olmayan bir ses için iki katı saklama alanı ve işlem gücü harcamaya katiyen gerek yok. Aynı etkiyi tek izli nur topu gibi mono bir kanaldan (bazı durumlarda volümünü 3db açarak) da alırız. "Aynı şey değil" diyerek karşı çıkacak olanlarınız varsa, size pan düğmesinin çalışma tarzıyla alakalı ayrı bir makale yazabilirim. Yukarıda duyduğunuz mono örnekler stereo versiyonların Mono Toplam halleridir.

             Mono Toplam (ingilizce Mono Sum olarak rastlarsınız) gerçek stereo (sol ve sağ izlerin içeriği farklı) olan bir sesin tek bir mono kanala toplanmış halidir. Karıştırılmasın, zamanında bazı TV kanallarının yaptığı gibi, kanalların biri çöpe atılmış değildir. Her iki kanalın içeriği bir teknikle tek kanala toplanarak, tüm içeriği taşıyan bir mono kanala dönüştürülmüştür. Bunun nasıl yapılacağıyla ilgili ayrı bir makale yazmak ta şimdi aklıma geldi. (Bkz. Mono Sum)

           2. Aynı testi stereo bir çift kulaklıkla da yapabilirsiniz. Esasında kulaklık, stereo'yu en güçlü şekilde algılayabileceğiniz ortamı sağlar.

           3. "Ben bir fark duyamıyorum", "sesin hangi yönden geldiğini çözemiyorum" diyenler, tüm DAW'larda rahatlıkla çalışan, bedava temin edilebilen, plugin şeklinde ölçüm aleti olan, faz metreyi kullanabilirler. Önerim Voxengo SPAN'dir. Spectrum analizer olmakla beraber alt sağ kısmında küçük ama yararlı faz metresi var. http://www.voxengo.com/product/span/

            Faz metre oldukça basit ve çok yardımcı bir ölçü aletidir.    -1    0   +1   (eksi bir, sıfır, artı bir) olan üç değer arasında hareket eden bir ibredir. Yeri gelmişken bahsedeyim, dostum ve grup arkadaşım klavyeci Ata Akdağ  ses işçilerinin iş hayatında görsel aletlerin yardımını ve önemini araştıran ilginç bir çalışma yapıyor. Deneklerden biri benim ve bilimsel sonuçlarını ben de merakla bekliyorum. Konuya döneyim:
            Voxengo SPAN'i (veya seçiminiz olan bir faz metreyi, daw'ın kendi içinde gelen faz metresini de kullanabilirsiniz) DAW mixerimizin master çıkışının sonuncu insert slotuna taktınız. Test edeceğiniz stereo ses kanalın, veya iki mono kanalın pan düğmelerini tam sol ve tam sağa kırdınız ve solo'ya aldınız:
    %100 mono
            a) Ses çaldıkça faz metrenin ibresi  kıpırdamadan +1 (artı bir) değerinde yani en sağda duruyorsa, kaç kanal ve ne kadar geniş panlanmış olursa olsun %100 mono olduğundan emin olabilirsiniz.
            b) İbre +1 (artı bir)den 0 (sıfır)a doğru hareketleniyorsa karşınızda hafiften stereo manzara var demektir.
    Şahane Stereo
            c) İbre uzun sürelerle daha çok 0 (sıfır)a yakın seyrediyorsa karşınızda şahanesinden geniş bir manzara açıldı demektir.
           d) İbre 0 (sıfır)ı da geçiyorsa, manzara daha da genişliyor ama beraberinde faz problemleri getiriyor demektir.
    Faz Problemi
           e) Metreniz -1 (eksi bir)e yakın okuyorsa manzara o kadar geniştir ki ses neredyse sol ve sağ arkanızdan gelmektedir ve faz problemi had safhadadır.

             4.  "Alp Turaç Eline saglik. Ek olarak: Bana gelen dosyalarin mono/stereo durumnundan emin olmak icin panlari ortaya alip kanallardan birinin fazini 180 derece ceviriyorum. Ses tamamen yok oluyorsa mono olduguna karar verip, kanallardan birini cope atiyorum.."    

                  Sevgili Alp'e bu ek için teşekkür ediyorum.

             Faz konusu ve problemleri ise zaten başlı başına büyükçe bir konudur, kendisi hakkında daha sonra konuşacağım. Şimdilik bu kadar, umarım yardımı dokunur.

    23 Ocak 2013 Çarşamba

    Gitarcı Sohbetleri 1

    Daha demin Facebook'tan arkadaş olduğum bir gitarcı kardeşimle aramda hoş bir yazışma geçti. Bir daha okudum, bilgilendirici bir tarafı olduğunu düşündüm, Hasan arkadaşımın da izniyle burada aynen yayınlamaya karar verdim:







    Merhaba Cengiz abi,

          Enstrumanımla alakalı bir sıkıntımı sizinle paylaşmak, sizden yardım almak istiyorum.
    Ben fender blacktop stratocaster gitar kullanıyorum; bu da gitarı görebileceğiniz bir link.
          Ben bu gitarda 011. tel takımı kullanıyorum. Gitara şu anda 5 yay taktım ve 011 lik telleri taktıktan sonra sap ayarını da yaptım şu anda sapta çok az bir konkavlık var (sanırım olması gereken de sapta çok ufak bir konkavlık, c olması) yani gitar benim için çalınabilir durumda (tabiki usta birinin elinde daha iyi ayarlanabilir).

          Ancak çevremdekiler "o gitara 11 lik tel takılır mı ? , gitara zarar veriyorsun, amerikan olsa 011lik tel tak ama meksika gitara o tel takılmaz, gitarın sapının içine edersin biryerden sonra ayar yapılmaz tesviye bile kurtarmaz sap almak zorunda kalırsın." gibi cümleler kuruyorlar. Fenderin sitesinde de doğru ayarları yaptıktan sonra istediğiniz kalınlıkta teli kullabilirsiniz demiş. Ama yinede kafamda soru işaretleri kaldığı için sizden yardım alma gereği duydum.

          Çalmaya uğraştığım tarz blues rock. bu bağlamda 009. numara teller bana çalarken sanki bağlama gibi cırtlamaya başlıyormuş gibi geliyor. Ve tuşemin oturması, daha iyi bir tuşem olması için de kalın tel kullanmam gerektiğini düşünüyorum.
    Sizce 011. lik tel bu gitara ileride geri dönülemeyecek zararlar veya herhangi bir zarar verir mi ? Ve düşüncelerimde(tel seçimi noktasında) yanıldığım noktalar var mı ?

    Beni bu konularda bilgilendirirseniz çok sevinirim.
    Sağlıcakla kalın.
    Selamlar.
    Hasan Hüseyin


    CEVAP:







    Sevgili Hasan kardeşim,
          Biz insanlar hayatta tabiki fizik kanunlarına tabiyiz. Konu müziğe, tona, çalma alışkanlığı ve hissiyatına gelince ise tek bildiğim kanun; kanunun olmamasıdır. Stevie Ray Vaughan stratocaster'ına 013 tel takıp yarım ses gevşeterek (Mi bemol) çaldığı blues çevrelerinde iyi bilinir. Sen de rahat ediyor ve gitardan istediğin direnci ve tonu alıyorsan pekala 011 takıp çalabilirsin. Bu işin ustaları, lutier'ler (mesela Ekrem Özkarpat tanıdığım çok iyi bir tanesidir), daha iyi bilirler ama beraberce basit bir mantık ta yürütebiliriz:
          Bir gitarın 6 telin çekme kuvvetine dayanıp dayanmayacağının üretildiği ülkeye göre değişeceğini hiç sanmıyorum. Sonuçta ağaç, ve sapın içinden geçen kalınca bir metal. Ne kadar zayıf olabilir ki? Gitarın o kadar dayanıksız malzemelerden yapılmış olsaydı o taktığın ve çaldığın tellerle birkaç saat veya gün içinde bir yerden kesin patlak verirdi. Ayar yapabildiğine ve ayar tuttuğuna göre tamamdır. Artı kalın tel yüzünden gitarına zarar gelmiş hiç kimseyi duymadım bu güne kadar.

          Öte yandan kalıcı zarar olarak perdelerin belli periyotlarla aşınacağı gün gibi gerçektir. Ama bu hangi teli takarsan tak her halükarda olacaktır. Ton ve volüm potları da zamala hışırtı yapmaya başlar. Kullanım yoğunluğuna göre, kalitesine göre bazıları daha erken bazıları daha geç. Bir de gövde tarafındaki köprü, ter ve pastan zamanla erir, ayar vidalarının başları yalama olur. Veya teller köprüde kendilerine yuva yaparlar. Daha kalın tel takmanın bir tek köprüde çukur açma işini biraz hızlandırabileceğini düşünüyorum.

          Yine de paslanmanın vereceği zarara göre önemsiz kalır. Gitarını ve tellerini terden ve pastan koru, tel kalınlığını hiç dert etme derim.

    11 Haziran 2012 Pazartesi

    Cengo'nun Penceresinden Volko Alaturka Drum 1.2


    VAD Arayüz

          Volko Alaturka Drum 1.2 enstrumanın kullanımı ve teknik özellikleri ile ilgili bilgi edinmek istiyorsanız lütfen http://www.volkoaudio.com/  u ziyaret ediniz. Ama hayır, sadece sıfır ve birlerden anlayan bir ortamda çalışan sanal bir enstrumanın bendeki duygusal ve toplumsal boyutlarını merak edenleriniz varsa, lütfen buyurunuz, bundan sonrası sizin için:

             Volko Alaturka Drum, bir yanı müzisyen olan, yazılımcı, sevgili dostum Volkan Özyılmaz'ın hayaliyle başlayan, bu hayalini gerçekleştirmek üzere ilk adımını attığı andan ilk çalışır halini ortaya koyana kadarki uzun süreçte, yapayalnız gösterdiği olağanüstü özveriden dolayı beni etkileyen hikayesi olan bir üründür. Benim Volkan'ın bu projesinden tesadüfi bir şekilde haberim olduğu tarihte Volkan yaklaşık üç yılını vermiş bulunuyordu ve projeye önemli isimler katkıda bulunmaya başlamıştı. Şöyle bir inceleyeyim, incelerken gözüme (daha çok da kulağıma) çarpan eksik gedikleri işaret edeyim, zayıf kalmış taraflarını iyileştireyim biraz yardımım dokunsun derken kendimi ciddi şekilde işin içinde buluverdim. 1.0.4 sürümünden 1.2 sürümünün ortaya çıkışına kadar olan süreç bana bugüne kadar tatmadığım cinsten bir üretme zevki, bir doyum verdiği için olsa gerek, içimde bu süreçle ilgili duygu ve düşüncelerimi anlatma isteğini doğurdu.

    Kalite ve Kullanım Kolaylığı


    VAD Mikser

              Volkan'la benim aramda olağanüstü anlaşma zeminini oluşturan, ikimizi motive eden ve heyecanlandıran şeylerden en önemlisi Steve Jobs'un kendi işine yaklaşım tarzı oldu. "Biz bu aleti satalım diye değil, kendimiz kullanalım diye yaptık" demiş Steve Jobs.  İkimiz de çalışırken işimize böyle yaklaşmaktan çok keyif aldık, ve buna göre hareket ettik.

             İşçilikleri tamamladıktan sonra bir kullanıcı gibi VAD 1.2'yi açıp çaldığımda, güzel olduğu kadar eşsiz özellikleri de olduğundan emin oldum. Tamam ses kalitesi birinci sınıf, ama çoğu plugin'in zaten öyle. Eşsiz olarak bi' defa bu güne kadar denemiş olduğum tüm davul plugin'leri içerisinde en güzel zil ve en karakterli kik ve trampet sample'larına sahip. Özellikle Gretsch 1970 müthiş. Ayrıca sadece parmak ucuyla klavye tuşuna basarak, tuşesine hasta olduğum Turgut Alp Bekoğlu gibi trampete hem dokunabiliyor hem geçirebiliyor olmak hissini uyandırması da var.... Yada bu hissi şöyle mi tarif etsem: Parmağımın ucuyla Turgut'un usta bileğiyle trampete ne kadar geçireceğine komuta edebilmek. Volkanla ikimiz bunu defalarca yaparak çocuk gibi eğlendik, şaka etmiyorum. Bir de kullanım basitliği gerçekten vurgulanmaya değer. Plug'in RAM'e yüklenir yüklenmez insan üretime odaklanabiliyor. Sonuç almak için ne vidyo izlemeye ne de kılavuz okumaya ihtiyaç yok. Sezgilere cevap veriyor.


    MIDI ve Toplumsal Önem


    MIDI ilham verici ritimler

             MIDI içeriğine gelince... İşte burası benim için sadece düzenleme yaparken ilham veren fikircikler bankası değil. Koca koca kültürlerin 36 duraklı bir açma-kapama düğmesinin arkasına sığdırılmış temsilidir, kolajıdır. Ritim yelpazesinde Balkan, Ortadoğu, Anadolu, Kuzey Afrika ve Arap kökenleri var. Toplumumuzda üçkağıtçılığa, kolaycılığa hala prim veriliyor olması beni üzse de, "vatana millete hayırlı olmak" gibi çok değer verdiğim inançlar da var. Volkanın bu projeye koyduğu emeğin özellikle bu kısmıyla vatana millete hayırlı ve mümkün mertebe desteklenmesi gereken bir iş çıkarttığını, bir vizyon koyduğunu düşünüyorum. Volkanın anafikrinin anahtar noktası şu: Türkiyede müziğin algılanış ve yapılış biçmini yansıtmak. Bu batılıya da doğuluya da zenginlik katar. Enstrumanın evrenselliği burada. Buna katkıda bulunabildiğim için kıvanç duyuyorum. Bu esasında tüm dünyaya da hayırlı olmaktır, çünkü dünyada Osmanlı-Türk kültürünün sesi eksik olursa dünya da çok şey kaybeder. 
    VAD metronom
    &
    MIDI denetimi



             Çinliler konfor düşkünlüğü olmadan müthiş bir çalışma disipliniyle seslerini büyük duyurdular, İspanyollar ihtiraslı şarkılarıyla, Hintliler müziklerinin yanı sıra matematik-yazılım zekalarıyla, Balkanlar müzik-sinemayla (maalesef biraz fazla Sırplara mal edildi)... Sahip olduğumuz içeriğe mukayeseyle biz Türklerin sesi bu kolajda biraz kısık kaldı. Hoş ben yarı Balkanlıyım ama kültürümüzün eşsiz bir özelliği de bu zaten; karma ve kucaklayıcı olması. Balkan büyük resmin güzel bir rengidir. Beni yakından tanıyanlar hiç te politik ve milliyetçi duygular beslemediğimi bilirler, ancak hoşuma giden bir kültürün sesinin biraz daha fazla duyulması için bir şeyler yapma arzusu taşıdığımı belirtmeliyim. Diğerlerinin sesini kısmadan.

             Projenin bir diğer toplumsal önemi de 100% yerli malı olması. Emeği geçen, çalışan herkes Türk. Tanıdığımız, tanımasak ta kolayca ulaşabileceğimiz insanlar. Bu yazıyı okuyan sizlerden beklediğim bir şey olacaksa en fazla şudur: fikirlerinizi, olumlu-olumsuz eleştirilerinizi bize ulaştırın. Daha fazla tüketmenin bizlere hiçbir faydası yok, sömürülmekten, yönlendirilmekten bıkmadık mı arkadaş? Sadece daha fazla üretmek te yetmez, daha iyi şeyler üretmemiz lazım.


    Fiyatlandırma



    VAD Limiter ve ana parametreler
              Enstrumanı denemek için kırığını aramak bulmak gibi zahmete gerek yok, Volko Audio'nun kullanıcıya güvenen bir ticari anlayışı var. Deneme süresi 30 gün olarak belirlenmiş olsa da bu sürenin sonunda program kendini kapatmıyor, tüm özellikleriyle çalışmaya devam ediyor. Ancak bu 30 günün sonunda kullanıcıdan hakkaniyetli davranmasını ve üç seçenekten birini seçmesini bekliyor:



               1. Kullanmayacaksa programı silmesini
               2. Az para kazanıyorsa indirimli fiyattan satın almasını
               3. Çok para kazanıyorsa tam fiyattan satın almasını

              Kimin ne kadar kazandığı nerden bilinecek sorusuna cevap; bilinmeyecek, buna gerek yok, kullanıcının takdirine güvenilecek. Bu, dünyada uygulanmaya başlanan yeni bir modelmiş. Yazılım üretirken emeğin, maliyetin büyük kısmını programı yazmak değil, onu izinsiz kullanıma karşı koruma sistemlerini koymak-geliştirmek oluşturuyormuş. Durumu daha israflı hale getiren şey ise bu koruma sistemlerinin eninde sonunda hacker'lar tarafından kırılması. Öte yandan koruma sistemlerini rafa kaldırıp, kullanıcıya güvenmek hem maliyeti çok düşürüyor hem yazılımcın hayatını çok kolaylaştırıyor. Yazılımcı programın asıl yapması gereken işi nasıl daha iyi yapabileceğine odaklanabiliyor. Hoşuma gitti. Bu sistem insanlığın dolandırıcı olmadığını varsayıp, vicdanlı davranmaya davet ediyor ve bunun için hiçbir denetleme ve yaptırma mekanizması yok. Bu çağda insanlığa artık bu yakışır.

             İndirip denemek için bağlantılar aşağıdadır:
    PC:       http://www.volkoaudio.com/download/volko_alaturka_drum/VolkoAlaturkaDrum.exe
    MAC:   http://www.volkoaudio.com/download/volko_alaturka_drum/VolkoAlaturkaDrum.dmg


       Okuduğunuz için teşekkür ederim,
       Cengiz Köroğlu